3-Çözüm
Müslüman zihninin “helal-haram” konusundaki zihin dağınıklığının ve tutarsızlığının sebebi Kur’an’ın ahlaki-hukuki muhtevasını yorumlamadaki “parçacı-lafızcı” Şafii fıkıh usulü teorisidir. Bu teori bütün hukuki hakikati “edille-i şeriyye/edille-i erbaa” (Kaynaklar: kitap-sünnet-icma-kıyas), Kur’an ve sünnete/hadise indirgemiş, insan vicdanını/aklını kaynak (istihsan-zaruret-maslahat) olmaktan çıkarmış, kıyas da zamanla “kitabına uydurma” ve “hile-i şeriyye”ye dönüşmüştür. Çünkü kaynakların parçacı ve lafızcı yorumu, yeni doğan sorunları kaynakların altına çekme veya bunların çözümlerini kaynakların altından çıkarma (istinbat-istihraç-istismar) kapasitesini haiz değildir. Zira kaynaklarda sınırlı sayıda “pozitif hukuk” yasası (helal-haram) bulunmaktadır. Kur’an ana hatları ile bir iman (dünya görüşü) ve ahlak kitabıdır. Diğer taraftan Şafii’nin istihsan, maslahat ve zaruret yani “fetva (vicdan-akıl)” kaynaklarından kaçınmasının gerekçesinin “keyfilik” veya “sekülerleşme” kaygısı olduğu ayrı bir gerçektir.
Bu çıkmazdan kurtulmanın yolunu Fazlurrahman şöyle izah ediyor: “Kur’an’ın emir ve yasaklarının illetlerini ortaya çıkaran ve onları genel prensip veya değerler şeklinde ifade eden bu prensip ve değerleri sistemleştiren ve nihayet onlardan hüküm/kanun (helal-haram-İG) çıkaran bir hukuki yöntem ile aynı ve aslında daha geçerli sonuçlar elde edilebilirdi… Eğer Kur’an’a dayalı bir ahlak sistemi kurulabilseydi ve hukuk ona dayandırılabilseydi; … görüş farklılıkları daha sağlam temellendirilebilirdi ve daha güzel kontrol edilip nihayetinde hukuk alanındaki karmaşa en aza indirilebilirdi. Dahası, hukuk gelişimi, daha düz bir satıhta yürüyebilirdi… Kur’an’ın mesajı birbirinden bağımsız bir dizi emirler ve yasaklar (helaller-haramlar) olarak değil de; bir birlik/bütünlük şeklinde anlaşılmalıdır… Kur’an’ın teolojisi (Dünya görüşü-metafiziği) ve Kur’an’ın ahlak sistemi ile başlanmalı ve sonra hukuk alanına el atılmalıdır. Tarihte bunun tersi yapılmış ve işe hukuk ile başlanmış; hukuk ile hiçbir irtibatı olmayan bir “Kelam (teoloji)” geliştirilmiştir… Oysa Kur’an’a uygun bir kelam/teoloji/dünya görüşü/metafiziğin ortaya konması, bilhassa “Allah-İnsan ilişkisi”ni belirlemek için zorunludur. Kur’an’a dayalı bir ahlak ilmi, Müslümanlar tarafından hiçbir zaman oluşturulmamıştır… Evet, günlük hayatın yapısı ayrıntılardan ve ufak tefek şeylerden oluşur; ama bunlar, ancak nihai/ezeli (evrensel) prensiplere göndermede bulunarak halledilebilir ve uygun şekilde yönlendirilebilir… Nihaî/temel prensiplerle canlı bir bağlantı olmayınca; özellikle ikinci asırdan itibaren peygamberin yanılmaz otoritesi (Şâri oluşu-İG) yani Sünnet ve Hadis, yardıma çağrılmak zorunda kalındı” (Fazlurrahman, “İslam’da Hukuk ve Ahlak”. Çev: Adil Çiftçi. Ankara. 1997. Allah’ın Mesajı ve Elçisi adlı kitabın içinde. S.145-147).
Başka bir makalesinde Fazlurrahman, Kur’an’da değişmez ahlaki sınırlar anlamına gelen “Hududullah” kavramının İslam hukukçuları tarafından “değişmez/sabit ceza” anlamına kaydırılarak yukarıda bahsi geçen çıkmaza nasıl düşüldüğünü tasvir etmektedir. Kur’an’da “Hududullah” kavramının her geçtiği yerde “Ahlaki değişmez kurallar” anlamına geldiğini çeşitli örneklerle gösteren Fazlurrahman şöyle demektedir: “Bu gerçekler, bizi, Kur’an’ın nasıl “Hududullah” kavramının hukuki yanı ile son derece az; fakat ona ahlaki bir nitelik vermeyle ne kadar fazla ilgilendiğini durup düşünmeye zorlar. Hukuki yön şüphesiz adildir ve elverişli hukuki yan, geliştirilmek zorundadır. Fakat bu kanunların formülasyonu, sabit ve katı kanunlara çok az eğilim gösteren Kur’an tarafından, kendinin ahlaki ruhu ve ışığı tarafından topluma bırakıldı. Allah’ın hukukunu kendi ellerine alıp, onu harfi harfine uygulamaya çalışanların iddiası, iki kere yanlıştır: Birincisi, açıktır ki onlar, Kur’an’ı az anlıyorlardı; ikincisi, bu hukukun formülasyonu, herhangi bir kişinin yetkisinde değildir; “şura” kurumunun bütüncül bir ifadesi olarak bir toplumun elindedir.” (Fazlurrahman, The Concept Of “Hadd” In İslamic Law”. İslamic Studies. Vol. IV. September. 1965. No: 3 s 237-251)
Hâsılı günlük hayatta helal ve haramların Kur’an’ın ruhuna göre belirlenmesi, onun metafizik/imani ve ahlaki evrensel-değişmez ahlaki ilkelerinin belirlenmiş olduğu bir metodolojiye göre aktif olarak sürdürülmek zorundadır. Geçmişte bu başarılamadığı için bugün kitabına uydurmaya veya Hile-i şeriyyeye başvurulmaya hâlâ devam edilmektedir.