Ak Parti’ye Dost Tavsiyesi

3.11.2015

Son beş sene boyunca Batı ile girdiği siyasi mücadelede sayın Tayyip Erdoğan’ın Batı karşısında omurgalı dik duruşu ve son bir senedir sayın Ahmet Davutoğlu’nun Tayyip Erdoğan’da olmayan içe karşı yumuşak duruşu(ruhamau beynehum, 48/29) tutumları birleşince Ak Parti toplumumuzun %50’sini ikna ederek iktidar olmayı başardı. İslam’ın üzerinden 1400 sene geçmiş ölüsü(muhafazakârlık) bile, hala halkımızdan itibar görüyor. Muhalefetin pozisyonu bütünü ile faul. HDP, kazdırdığı hendeklere düştü. MHP, taşıdığı ideolojinin etnik milliyetçiliğini bölücülüğe karşı Türklerin bir “sinir ucu” veya “rezistansı” olarak görsek de; Bahçeli’nin “Hayır” hastalığına yakalanarak toplumun ve parti tabanının “hayırına” olacak bir sürü teklifi reddetmesinin cezasını aldı. The Cemaat ise, hocaefendinin beddualarının tutmaması ve muhalefete verdikleri desteğin işe yaramamasının hayal kırıklığını yaşıyor olmalı. CHP’ye gelince, 1950’den beri oluşmuş %60 muhafazakâr, merkez, sağ “Tarihsel Blok” karşısında ağzı ile kuş tutsa alacağı maksimum oy oranı %30’dur. Kılıçdaroğlu da ağzı ile kuş tutamadı. Diğer % 10 da Kürtler.

Dış politikayı sayın Tayyip Erdoğan, iç politikayı da sayın Davutoğlu üstlenirse -başlangıcın tersine-, iyi sonuçlar elde edilebilir. Davutoğlu’nun seçim akşamı “Mevlana” sembolizmine başvurması doğrudur. Benim Politik İslami Ümmetçiliğim, Mevlana’nın felsefesini iç politikada, Tayyip Erdoğan’ın duruşunu da dış politikada birleştirir. Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun işlerine(iç işlerine) müdahale etmemesi lazım. Verilen oyların bir kısmının anlamı da budur.

Ahmet Davutoğlu’nun samimi/dindar biri olduğu kesin. Yüzündeki meymenetten-saflıktan bunu okumak mümkün. Ancak, seçim akşamı attığı ilk twetten(Elhamdulillah) itibaren konuşmalarını hep “Allah”a boğdu(Nasrun minallah, Allaha şükür, yallah, maşallah, inşallah…). Ak Parti’yi sanki Kur’an’da geçen “Hizbullah”a döndürdü. Bildiğim kadarı ile Tarikat geleneğinde “Cehri Zikr” avami görülerek ehlince pek “müeddep” bir tutum olarak görülmez. Evla olan zikrin hafi(gizli) olmasıdır. Kaldı ki daha önemli ve esaslı olanı Allah, Kur’an, İslam, Şeriat… kavramlarının iç siyasette aleni kullanılmasının, birinci yüzyılda nasıl bir “iç savaş(cemel-sıffın-kerbela)” malzemesi olduğunu herkes bilir. Marifet, bu kavramlara aleni atıf yapmadan dinin umumi “makasıd”ını gerçekleştirmektir. Laiklik aparatı, Batı’da sadece “dinsizlik” olsun diye geliştirilmedi. Bir hikmeti de var. Bu yoğun “Din dili” siyasette yanlıştır. Ak Parti, daha önce de “Hadi Bismillah”ı parti sloganı/şarkısı/propaganda malzemesi yapmak istemişti. Yüksek Seçim Kurulu, doğru bir karar ile yasakladı. Partinin diğer bir şarkısında: “İnandık Hakka/ Güvendik halka/ Bu geniş bir halka…” deniyor. Hakka inanabilirsin; toplumun kahir ekseriyeti Hakka inanıyor. Bunu seçim şarkısında kullanmak, “Hakk”ı kendi safında kullanmak demektir. Demokrasilerde “Parti” dini bir “Dava” organizasyonu değildir. Birilerinin niyeti halis olup, partiyi bu amaç için vesile görebilir. Neticede “Halka hizmet, Hakka hizmettir.” Ancak, çok daha fazla “partili”, bu örgütü kamu mallarından, menfaatlerinden kişisel çıkar, prestij, makam, mevki, mal… elde etmenin aracı olarak görür ve kullanır; gördü ve kullandı. Bu durumda partinin “kimliği” kılınmaya çalışılan “din” istismar yolu ile zarar görür; görmektedir.

Herhangi bir siyasi organizasyon güçlenince, zayıf karakterli ve menfaat düşkünü bir sürü insan oraya üşüşür: “Allah’ın yardımı ve fetih gelince; insanların, guruplar halinde Allah’ın dinine girdiğini görürsün”(110/1-2). Bu durumun, bir ikiyüzlüler(münafikun) sınıfı yaratması kaçınılmazdır. İslam dininin Medine’de kazandığı güç ve prestijden dolayı böyle bir gurubun oluştuğu ve Müslümanlara güçlük çıkardıkları bilinmektedir. Demem o ki, siz eğer partiyi bir “Dini organizasyon” kimliğine büründürürseniz, aynı şey başınıza gelir. Sizin onları teşhis etme yetiniz de olmayabilir. İkincisi, yüklendiğiniz “dini misyon” sizi totalitarizme götürebilir. Diyalojik, hermenötik, kritik bir pozisyon maslahata daha uygundur. Hakk ve Hakikat sizde olduğu için, böyle bir kesin “dini duyguya” kapılabilirsiniz. O zaman “muhalefet”, demokrasilerdeki rakip ve yarışmacı muhalefet olmaktan çıkar; dini “ötekiye” dönüşür. Adını da müntesiplerinizin iman gücü ve insafı -veya ikiyüzlülüğü ve cehaleti- belirler: Hain, zındık, sapık…