10.8.2015
Kur’an, iyilik ile kötülüğün eşit olmadığını hatırlatarak, Müslümanlara kendileri ile aralarında “düşmanlık” durumu bulunan topluluğa karşı bir alternatif olarak “iyilik” yapmayı teklif etmekte; böylece de, karşı taraftaki düşmanlık duygusunun yok olup “sıcak bir dostluk” durumunun hâkim olabileceğini bildirmektedir(41/34).
Türkiye’de Devlet ile PKK arasında yaklaşık 35 yıldan beri bir düşmanlık durumu oluşmuş durumdadır. “Düşmanlık durumu”, taraflardan birinin haddi aşarak karşı tarafın onuruna veya menfaatine saldırması ile oluşur. PKK’nın iddiasına göre devlet, Kürt halkını asimile etmeye kalkışarak, bu halkın onuruna tecavüzde bulunmuştur. Tarihsel olarak bu iddia doğrudur. Bu tecavüz, 19. yüzyıldan itibaren bir furya halinde bütün dünyada Ulus-Devlet-Milliyetçilik olarak cereyan etmiştir. O tarihlerde ABD ve Avrupa iktisaden güçlü olduğu için asimilasyonlarını zorla ve kanlı bir şekilde tamamlamış ve Ulus-Devletlerini kurmuşlardır. Türkiye(tipik bir Ulus-Devlet projesi olarak) ise, Balkan ve Rus harbi, Birinci Cihan savaşı sonunda Anadolu’ya sığınmış olan diğer etnisiteleri asimile etmeyi başardığı halde; Kürtler, biraz büyük lokma ve yerli olduğu için hazmedememiştir. Ancak, iki binli yıllardan itibaren Ak Parti hükümetleri, bu mağduriyeti ortadan kaldırmak için çaba harcamaktadır. İslam’dan gelen ve yanlışlıkla “din kardeşliği” olarak bilinen “ümmetçilik” anlayışları ile sorunu çözmeye çalışmaktadırlar. Oysa PKK, Ulus-Devlet-Milliyetçilik ideolojisine dönerek, geç kalmış bir onur mücadelesi ve bağımsızlık savaşı vermektedir.
Sorunu barışçı yollardan çözmek için, son yıllarda her iki tarafın onayladığı “Çözüm süreci” diye bir ortak irade oluşmuş durumda idi. Seçimlerden sonra PKK’nın, biraz güç devşirmiş olmasından kaynaklanan pervasızlıkla, güvenlik güçlerine saldırması ile bu sefer “düşmanlık” durumunu o yaratmış oldu. Şu anda misillemeler ile düşmanlık durumu Devlet ile PKK arasında bir “savaş durumu” na dönüşmüş vaziyettedir. Devlet aygıtını kullanan Ak Parti, PKK’yı ezerek masaya oturtmaya çalışıyor. PKK ise, onur mücadelesi davasına yaslanarak boyun eğmiyor. Bu tutum, her iki taraf için bir kısır döngüdür; çıkmazdır. Şiddet sarmalıdır. PKK’nın doğuşunun ahlaki nedenleri “empati” ile anlaşılmadan –empati, kendini ötekinin yerine anlık olarak koymak, sonra da hemen çıkmak değil; Levinas’ın dediği gibi, ötekinin derisi altında bir müddet yaşamaktır- sorun çözülemez. Kürt halkının gönlü alınmadan, PKK “terör” örgütünün beslenme zemini kurutulamaz. Kürtlerin vicdanının kanaması durması lazım.
Ak Parti, Kürtlerin onursal “eşitliğini” sağlayacak sembolik adımları atarak(örneğin, Anadilde eğitim; Kürtlere “Türk” denmemesi vs.) bir “iyilik”te bulunmalıdır. Ayette işaret edilen “sıcak dostluk” bu sembolik iyilik adımından sonra gelecektir. Biz toplumsal birliğimizi, Avrupa’nın çözdüğü gibi “zorla/asimilasyonla” yapmak zorunda değiliz. İslam’dan gelen ve İslam Ümmetçiliğinin esası olan “ahlaki hakkaniyete/adalete” dayanarak “toplum sözleşmemizi” yapabiliriz. Böyle bir sözleşmenin üç temel kuralı olacaktır: 1-Ortak vatan/yurt. 2-Onursal eşitlik. 3- Çıkar ortaklığı(maslahat). Kültür kodlarının ortaklığı, elverdiği oranda zaten verili/hazır bir zemindir. “İnanç kardeşliği”, koşul olarak ileri sürülemez. Çünkü, kimin Allah’a ve Ahiret’e nasıl ve hangi kuvvette inandığı veya inanmadığı, fiilen ölçülemez ve bilinemez. Kader birlikteliğimiz/birbirimize yazılı oluşumuz da sorunu çözmek için bir avantaj olarak elde mevcuttur. Bu durumda, Kur’an’ın önerdiği ve Hz. Muhammed’in de “Medine Anayasası”nda fiilen uyguladığı gibi, Ümmeti, İslam’ın yarısı olan ahlak(adalet-eşitlik/maslahat ve merhamet) üzerine kurmak zorundayız. Bu tarz, diğer toplumsal kesimler ile de(Aleviler, Sekülerler) toplumsal uzlaşı sağlamanın yoludur.