Devlet Yönetimi: Kurumsal Siyaset mi Kahramanlık/Karizma mı?

17.5.2017

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi üzerine Modern bir “Ulus Devlet” Olarak kurulmuştur. Kanun-i Esası yerine Anayasa; Meclis-i Mebusan’ın devamı olarak “TBMM”;Askeriyye’nin yerine Ordu; Medresenin yerine Üniversite ve Milli Eğitim; Teşkilat-ı Mahsusa yerin MİT;Şeyhu’l-İslamlık yerine Diyanet; Kadılık yerine çeşitli Hukuk kurumları(Danıştay, Sayıştay, Mahkemeler…vs şeklinde kurumsal bir yapı olarak doğmuştur. Devletin ideolojisi “şeriat” yerine “sekülerlik” ile değiştirilmiştir. Kuruluşun, bir “Kültür Devrimi” içermesi(ideoloji), bürokratik kurumlar ile halk arasında bir ihtilaf yaratmıştır. 1950 den itibaren çok partili hayata geçmek, bu ihtilafı su yüzüne çıkarmış ve bürokratik oligarşi, siyasi iktidara karşı değişik zamanlarda “Darbe”lervurmuştur. Kuruluştaki ve kurtuluştakiM.Kemal Atatürk’ün Karizma ve Kahramanlığı, azınlık bir kesim tarafından onanırken; muhafazakâr kesim devlete belli oranda “küsmüştür”. Bu ideolojikliğe rağmen, adı geçen kurumlar, toplum nezdinde belli oranda zamanla saygınlık ve meşruiyet kazanmıştır. Kuruluş esnasında muhafazakâr kitlelerde oluşan mağduriyet(içerleme-uçuklama), “Nurculuk” ve “Milli Görüş” adlarında dinsel içerikli biri “Cemaat”, diğeri “Siyasi Parti” olan başlıca iki hareket yaratmıştır. Birinci hareket iki karizma/kahraman(S.Nursi-F.Gülen); ikincisi de iki karizma/kahraman(N.Erbakan-R.T.Erdoğan) yaratmıştır. Her iki hareketin birinci liderleri devlete ve kurumsal yapısına dokun(a)mazken; ikinci liderleri devletin kurumlarına dokunmayı ve içeriğini ideolojik olarak değiştirmeyi düşünmüşlerdir.Fetullah Gülen, “Takiyye” ile devletin kurumlarına “Paralel Yapı” olarak sızmayı tercih etmişken; Erdoğan, siyasi mücadele yoluyla açık olarak bu kurumları kendi muhafazakâr ideolojisi doğrultusunda değiştirmeyi tercih etmiştir. Bu “ideolojik mücadele” esnasında kurumların saygınlığı ve meşruiyeti oldukça zayıflamıştır. Siyasi/ideolojik kahramanlık/karizma(F.Gülen ve R.T.Erdoğan) yükseldikçe, devlet kurumları zayıflamış ve itibarsızlaşmıştır.S.Nursi ve F.Gülen, siyasi özü olan “dini” figürler iken; N.Erbakan ve T.Erdoğan, dini özü olan siyasi figürlerdir. Weber’in yaptığı analiz bağlamında birincilerde “karizma(dinsel esin ve yardım)” inancı ağır basarken; ikincilerde siyasi mücadeledeki “kahramanlık” ları ağır basar. Gandi ve Humeyni “karizma”nın ideal tipleri olduğu oranda, bizimkiler “sönük” kalır.

Kuruluş aşamasındaki kahraman/karizma, toplumun işlevsizleşmiş-eskimiş ve yer yer çürümüş dini kurumlarını(şeriat, tarikat ve hilafet) ilga ettiği için, ona karşı muhafazakâr kitlede bir kırgınlık, nefret ve hoşnutsuzluk doğmuştu. Yenilenmenin “Islah” yerine, “Devrim” ile gerçekleşmesi, bu durumu doğurmuştur. Son kahramanların yükselişinde bu açığa çıktı. Kurumlar, mantık ve hakkaniyet ilkeleri ile geliştirileceği yerde, bir “rövanş” duygusu ile itibarsızlaştırılmıştır.

Kurumlar, veya devlet, özünde “Makasidu’ş-Şeria”nın(mal, can, din, akıl ve namus/onurun korunması) yani kamunun “maslahat” ve “zarurat”ının karşılanmasıdır. Öngürülebilir gelecek perspektifleriyle toplumun kimliğini, devamını ve korunmasını sağlar. Kurumsal yapılar, biriktirdiği hafıza ve tecrübe ile -örf, töre, gelenek, sünnette olduğu gibi- toplumun kimliğini ve fiziki varlığını korur. Kitlelerin devlete olan güvenini kurumlar sağlar. Devlet çarkını kurumlar, yani ortak akıl, çoğunluğun kararına göre(oylama) yürütür. Kurumlar da hangi niteliklere(ehliyet-liyakat) haiz insanların istihdam edileceği yasa ve gelenek ile oluşturulur. Buralara salt siyaset kaygısı ile “bizden/partiden” adam atanması, kurumları çökertir.

Kurum ve hukuk, toplumun ortak ruhu, umudu, güveni ve geleceğidir. Kurumların ve hukukun zayıflaması, toplumu zaafa sürükler, toplumu böler ve dağıtır. “Devlet adamı”, ister bürokrat ister siyasetçi olsun, bu hususlara dikkat eden insan demektir. “Derin Devlet” kavramı ise, mafyatik bir tür illegaliteyi imlemektense, toplumun kriz anlarında onun var kalma sezgisi ve içgüdüsünün kurumlarda ve siyasal kategoride devreye girmesidir. Siyasetçi, kurumları rantabl işleten kişi demektir. Siyasetçi, kurumları ıslah edebilir; ancak onların itibarını sarsamaz. Siyasette kurum yerine kahramanlığa, karizmaya dönmek, riske girmektir. Kurumsal akıl yerine tek kişinin hata yapma oranı artar. İç politikada iktidarda kalma ihtirası uğruna, kamu/ülke zararına olabilecek kararlar alınabilir. Duygular ve ihtiraslar, devlet “iş”ine karıştırılabilir. Kahramanlık, savaşta ve ülkenin kurtarılmasında anlamlıdır; ancak, devletin kurumsal yapıya kavuşturulması ve kurumların karakteri, uzlaşma/icma ve konsensüs ile oluşturulmalıdır. Ebeveyn, çocuk üzerinde “sahiplik” hakkına haiz olmadığı gibi; bir kişinin toplumun kimliği, kaderi ve geleceği üzerinde insiyatif hakkına sahip olduğunu iddia etmesi, çılgınlıktır. Bu karar, bir kişiye/kahramana/karizmaya bırakılmayacak kadar karmaşık ve büyüktür. Güven, devletten/kurumdan “kişi”ye kayarsa, kurumlar itibarsızlaşır. Ehliyet, liyakat ve hakkaniyet kurumların karakteri iken; yalakalık, iki yüzlülük ve sadakat kahramanın hanesine düşer.

Son on beş yılda iki İslamcı siyasi kahramanın devleti ele geçirme mücadelesinde, hukuk kurumunun önce birilerini “suçlu” ilan ettiğini ve hakimler tarafından tutuklandığını; sonra, bu tutuklama kararını veren hakimin “suçlu” ilan edilip tutuklanmasını ve ilk suçlunun beratını; daha sonra, ikinci suçlunun beratına karar veren üçüncü hakimleri gördük…Böyle bir durumda halkın hukuk kurumuna karşı güveni doğal olarak sarsılır. “Diyanet” kurumunun vaktiyle yeni kurulan devletin ideolojik karakterine göre şekillendirilmek istenmesi, muhafazakâr halk kesiminde ona karşı benzer bir güvensizliği doğurmuştu. Güven/itibar oluşturmak zor ve uzun zaman alırken; güven kaybı anlık ve kolaydır: Bir bardağın yapılış ve kırılış süreci gibi.