9.7.2018
Son dönemlerde siyasette bir vatanseverlik ve vatan hainliği söylemi gırla gidiyor. Herkes, kendinin vatansever, muhaliflerinin vatan haini olduğunu iddia ediyor. Ortada bir kavram kargaşasının olduğu muhakkak. Bu iki kavramın mantıki ve sağduyuya dayanan bir kriteri olması gerekir. Bu yazıda bu konu üzerinde duracağız. Bu iki kavram, dinsel toplumlardaki “mümin-kâfir, zındık, sapık… “kavramlarına, ayrımlarına benzer -seküler- bir işlev görmektedir.
İhanet, tarafların özgür iradeleri ile gerçekleştirmiş oldukları ahit’e (sözleşme) kasıtlı olarak uymayarak, sözleşmenin içerdiği maddelerden birini, bir kaçını veya tümünü ihlal etmeleridir. İhanet, bir kişiye, gruba veya topluma/vatana olabilir. İhanetin olabilmesi için, sözleşmenin özgür irade ile yapılması gerekir. Zorla boyun eğdirilmiş taraf, anlaşmayı ihlal etmeyi “ihanet” olarak görmeyecektir. Siyasi düzlemde icat edilen Demokrasi, toplum sözleşmesini “oylama” , “temsil” ve “çoğunluk” ile tesis etmiştir. “Türkiye”, bir toplum sözleşmesi ile değil; “devrim” ile (zorla) kurulmuş bir ülkedir. Demokrasiye geçtikten sonra, kendilerine yanlış veya haksızlık yapıldığı kanaatinde olan kesimler, tahayyüllerindeki “düzeltme” leri, demokrasi aparatı ile yapmakla yükümlüdürler. Darbe ve isyan girişimleri, -doğurabileceği muhtemel kamusal zararlardan dolayı-,“Vatan”a ihanettir. Örneğin, 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi.
Vatan sınır, yurt-toprak ve yurttaş(insanlar)lar dan oluşan –modern- bir kategoridir. Burada kurulan yönetim mekanizmasına “Devlet” denir. Bayrak, bu devleti ve ülkeyi “temsil” eder. Vatanseverlik, ülkede yaşayan insanlardan her birinin, diğerlerinin( herkesin) güven, çıkar, onur, özgürlük ve huzuru gibi “ortak maslahatlar”ın korunması ve devamı için gösterdiği gayreti ifade eder.
Aidiyeti ve duygudaşlığı yoğun olarak yaratan hususlar, aynı dine inanıyor olmak ve aynı etnik kökene/dile sahip olmaktır. Ancak, bir yurtta/yerde/yerleşkede (şehir-kasaba-köy) birlikte yaşamak, aynı dili konuşmak, kendiliğinden bir komşuluk, tanıdıklık, aynı havayı teneffüs etmek, tarih, gelenek, ortak bir duygudaşlık da yaratır. Anadolu, böyle bir coğrafyadır. Bununla etnik köken veya din birlikteliğini kastetmiyorum. Bu coğrafyayı yurtlaştıranlar ve nüfusun yarısını oluşturanlar, “Türk” lerdir. Birinci Dünya savaşından sonra, Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen ve farklı etnik kökene sahip Müslüman ahali ile “Türkiye”, eskisine oranla daha da müslümanlaştırılmıştır, Ancak, bir miktar Müslüman olmayan “dinsel azınlık (Yahudi-Hristiyan) cemaatler” de bulunmaktadır. Cumhuriyet kurulurken, “Türk” ismi, Türkiye’de yaşayan ve “vatandaşlık” bağı ile birbirine bağlanan herkese ortak isim olarak tercih edilmiştir. Kürtlerin bir kısmı hariç, bu ortak isme pek fazla itiraz eden olmamıştır. Kürtlerin birkısmı bu ismi, etnisite ismi olarak algılayarak, kendilerinin asimile edileceği duygusuna kapılmışlardır. Cumhuriyet döneminde izlenen “Laiklik” ve “Milliyetçilik” politikaları, vatandaşların epeyce bir kısmını hayli rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlıkları gidermenin yolu, yukarda saydığım “ortak maslahat” ların “vatandaşlık” kriteri olarak alınarak demokrasinin işletilmesidir.
Kendi özel çıkarı için, diğerlerinin/herkesin veya bir kesimin saydığımız maslahatlarının azalmasına veya ortadan kalkmasına sebebiyet veren herkes, vatan hainidir. Örneğin, tarttırdığı dört tane parmak sucuk’un fiyatı çok geldiği için, ikisini geri bırakıp, ancak ikisini alabildikten sonra: “Allah, fakirlere yardım etsin” diyebilen yaşlı kadın, vatanseverdir. Askerlik yapmak ve gerektiğinde savaşmak, vatanseverlik; bunları yapmamak, vatan hainliğidir. Hainliği belirleyen birinci kriter, başka ülkelerin lehine; kendi ülkesinin aleyhine sonuçlar doğuracak eylemlere girişmektir. İkinci kriter, vatandaşlardan bir grubun, ait oldukları din, mezhep, etnik grup ve zümre… lehine ve diğerlerinin aleyhine olacak şekildeki eylemleridir. Diğerlerinin aleyhine (zararına) sonuçlar doğurmayacak grup davranışlarına “ihanet” değil; “hamiyet” denir.
Türkiye’de, farklı dinden-mezhepten ve farklı etnik kökenlerden gelen çok sayıda insan yaşamaktadır. Bu din ve etnik kökenden gelen insanlardan herhangi birilerinin, ait oldukları din veya etnisite lehine ve diğerlerinin aleyhine olacak şekilde yukarda saydığımız “temel maslahatlar” dan birini veya bir kaçını kasıtlı olarak ihlal etmesi, vatan hainliğidir. Ehliyet ve liyakat sahibi olmadan, kendi çıkarı uğruna (köşe dönme) kamu işlerine talip olup, kamuya sayılan maslahatlardan biri veya birkaçı üzerinden kasıtlı olarak zarar veren herkes vatan hainidir. Kamu görevi üstlendiği halde, samimiyetli (vatanseverlik duygusu veya zannı) olmak kaydıyla, kamuya “cehalet” i yüzünden zarar verenlere hain değil; “gafil” denir. Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde Suriye ve Rusya politikaları, kamuya büyük zararlar vermiş bu cinsten davranışlardır. R. T. Erdoğan’ın FETÖ ve PKK tarafından “kandırılması” da, bu tip davranışlar zümresindendir. Gafletin doğurduğu zararın sorumluluğu, birinci derecede Tanrıya karşı değil; zarara uğrayanlara karşıdır. Verdiği zarar, hıyanetten doğan zarar ile aynı oranda/cesamette veya daha da büyük olabilir; ancak, bunlara “hıyanet” denemez. Kamu kaynaklarından haksız olarak bireysel çıkar temin etmek, kamuya zarar veriyorsa “ihanet”; vermiyorsa, bencilliktir.
Siyasi partilerin veya ideolojik grupların “vatan/ülke, vatandaş” tanımlarını, kendilerini, “asıl/kriter” olarak alıp; kendi gibi olmayanları, yukarda saydığım “ortak maslahat”lara karşı açık-aleni-hukuken ispatlanmış bir gerekçe/suç olmadan “öteki-hain” kategorisine koymaları, skandal ve vatana ihanettir. Farklı etnik köken ve dinlerden, mezheplerden oluşan ”Vatandaşlar”ı, -ortak bir dili konuşmak-kullanmak zorunda olsalar da-, onları bir, etnisite veya din-mezhep içinde eritmeye, asimile etmeye zorlama teşebbüsleri, diğerlerine ihanettir. Yukarda saydığımız “ortak maslahatlar”ın dışında başka bir “vatandaşlık” kriteri aranamaz. İhaneti, bağımsız mahkemelerce tescillenmemiş kişileri “hain” kategorisine koyarak –listeler oluşturup- insanları ölüm veya ülkeyi terk etmek ile tehdit etmek, vatana ihanettir.