Ak Parti-CHP Koalisyonunun Ahlaki Gerekçesi

8.7.2015

Yaklaşık yüz yıl önce bir kültür devrimi ve Milliyetçilik/Ulus-Devlet fikriyatı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, Demokrasiye geçiş ile birlikte bu projeler tavsamaya başladı ve giderek de yarım kaldı. Devrimin ana ideolojisi olan sekülerleştime yarım kaldığı için, bunun üzerinden Seküler/Kemalist/Batılılaşmacı bir kimlik(CHP), buna direnen muhafazakâr bir kimlik(DP-AP-DYP- ANAP- AKP);  Milliyetçilik ve Ulus-devlet projesinin yarım kalmasından ise, MHP ve PKK/HDP şeklinde iki kimlik oluştu. Seksenlere gelinceye kadar devletin resmi ideolojisi bütün kimlikleri bastırdığı için, bu kimlikler arasındaki farklılık ve münaferet çok güçlü değildi. 12 Eylül Askeri darbesinden sonra “Kürt sorunu” palazlanırken; 28 Şubat döneminden sonra iktidara gelen Ak Parti iktidarı ile birlikte de sekülerlik-dindarlık(CHP-AKP) ayırımı sertleşti. Şimdilerde ”Türkiye”, birbirine düşman dört kardeşin yaşadığı bir “Ev” görünümü veriyor. Son 7 Haziran seçimleri, bunu net bir şekilde ortaya koydu.

Bu düşmanlığın kavgaya dönüşmesi(iç-savaş), her kesime de onulmaz yaralar açacağından dolayı, buna sebebiyet vermemek, birbirini sevmek mecburiyetinde olmasalar da, aralarında bir saldırmazlık anlaşması yapmak, her kesimin/kimliğin ahlaki sorumluluğudur. CHP-AKP düşman kardeşler, ideolojik olarak birbirlerine karşı olsalar, mezhepsel olarak CHP Alevi ağırlıklı; AKP, Sünni bir parti olsa da; Türkçe konuşmak ve Türk kimliği ile problemi olmamak ortak paydasında birleşiyorlar. Bu iki partinin müntesiplerinde birbirlerine karşı oluşan kin/nefret ve düşmanlığın azaltılabilmesi için, CHP, toplumu devlet eli ile sekülerleştirme politikalarından vazgeçtiğini; AKP de, aynen onun gibi, toplumu devlet eli ile dindarlaştırma politikalarından vazgeçtiğini deklere etmelidir. Bu faaliyetler sivil topluma bırakılmalıdır. Devlet zoru ile insanları seküler-dindar yapmaya çalışmak, ne İslamîdir, ne de medenidir;  az gelişmişlik, düşüncesine ve dünya görüşüne güvenmemektir.

Bu iki partinin, Türkiye’nin ihtiyacı olan Hükumet sorununu çözmek için ortak koalisyon kurmaları, yani seçim sonuçlarının bu iki partiyi birbirine muhtaç/mahkûm hale getirmesi, Türkiye iç barışını sağlamak için bir fırsattır. Bu durum, bir “lütuf” olarak da okunabilir. Bu koalisyonu kurmak için partilerin kırmızı çizgilerini “parti çıkarı” değil; ülke menfaati oluşturmak zorundadır. Parti çıkarı ile kastım, ülkenin kamu kaynaklarının/imkânlarının ve devletin memuriyet kadrolarının “çıkar” amaçlı olarak partililere sunulmasıdır. Ahlaki tutum ise, tüm Türkiye’nin ortak menfaatlerinin gözetilmesidir. Bundan uzaklaşarak koalisyondan kaçmak, Türkiye’ye karşı ahlaki kötülük yapmaktır. Uzlaşma/icma, ahlaki bir tavır iken; kavga ve uzlaşmazlık -saikler ne olursa olsun- çoğu kere ahlaki olmayan bir tutumdur. Medeni olmanın ölçüsü, insanların aralarındaki ortak paydalar alabildiğine az olmasına rağmen ortak hareket edebilme kabiliyetleri; ilkelliğin ölçüsü de, ortak paydalar alabildiğine fazla olmasına rağmen ayrı ayrı hareket etmeleridir. Böyle bir koalisyon ile CHP tabanında biriken ve “Gezi”de dışa vuran; diğer taraftan Alevi tabanda birikip “DHKPC”de dışa vuran uçuklamış/içerlemiş enerji, rehabilite edilebilir. Ayrıca, bu koalisyonun Türkiye’nin dünyadaki pozisyonunu da rahatlatacağından herkes emin.

Şayet AK Parti, alıştığı Tek Parti iktidarına kavuşmak için, sudan bahaneler ile koalisyondan kaçarak ülkeyi erken seçime götürürse, bunun anlamı, millet iradesi parti çıkarlarına uygun olursa kabul; buna uygun olmayınca cığızlık/oyunbozanlık yapmak olacaktır. İkincisi, erken seçime gidildiği takdirde toplum bu cığızlığı anlarsa, onu cezalandırır ve oyu daha da düşer. Diyelim ki “istikrar” uğruna eksik kalan puanı vererek tek parti iktidar verdi. O zaman, kardeşlerin kin ve nefret kat sayısı iyice artacak demektir. Bu da uzun vadede ülke için yine iyi değildir. “İnceldiği yerden kopsun”, “Hodri meydan”, “İş olacağına varır.”… gibi akıl ve ahlak dışı noktalardan Allah korusun.

Koalisyondan kaçan CHP olursa, ülkeye karşı ahlaki sorumluluğunu yerine getirmemiş olur. Katır kuyrukluğuna mahkûmiyete devam demektir.

Diğer küçük düşman kardeşlerin bu dönem sorumlulukları, birbirleri ile aynı evde yaşamaya mahkum oldukları için, birbirlerine tolerans göstermenin ahlaki raconunu öğrenerek muhalefet yapmaktır.