b) Kur’anî Yaklaşım
Kur’an, Karl Marks’ın (Kapital) ve Kapitalizmin insanı “Homo Economicus” olarak tanımlamalarına katılır: “İnsan, menfaate çok düşkündür.” (99/6); “Kendini ebedileştirecekmiş gibi, malı istifler.” (104/2-3); “Çoklukla övünmek, sizi ölünceye kadar oyaladı.” (102/1-2). “İnsan, bir kazanç/kâr elde ettiğinde, cimrileşir.” (70/21). Bu tutumun, başıboş kalması sonucu olarak ortaya çıkan Tağutluk (Güç İstenci), Şeytanlık (İstiğna-İstikbar), Ğarurluk (ayartıcılık), Firavunluk (zulüm) ve Karunluk (İstif-israf) tipolojilerini de ahlaki bağlamda “kötülük odakları” olarak yadsıdığı ve lanetlediği açık bir gerçektir. Bu konuda Fazlurrahman şöyle diyor: “İnsan, önemsiz şeylere dalıp giden bir zihin(petty mınd), dargörüş ve çileden çıkarıcı bir bencillile haraket eder. Bu, siyasi,, toplumsal, ekonomik ve dahası dini bütün insani davranış alanlarında böyledir. İnsan çok zayıf/akılsız ve kıt düşüncelidir(17/100,4/28).”İnsan doğası kararsızdır; başına bir fenalık gelince feryadı basar; bir menfaata ulaşınca da, onun başkalarına ulaşmasını engeller.”(70/19-21)”( Fazlurrahman, “Kur’an’ın Bazı Ahlaki Kavramları” Çev. A.Çiftçi. Allah’ı Elçisi ve Mesajı Ank.1997 içinde. S 17)
Yaşamı bir “Denenme” olarak vazeden Kur’an evrenin (semavat), Güneş sisteminin, ekosistemin/dünyanın ve insanın düzenli ve bir gayeli olarak Tanrı tarafından yaratıldığını ve insanın kendisinin de Tanrı’ya karşı İman-ibadet ve insanlara karşı da adalet ve merhamet etmek sorumluluğu ile denendiğini (din) anlaması gerektiğini tavsiye eder. Böyle bir ahlaki kapasite de insanın derininde mevcuttur: “Fıtrat” (30/30).
Kur’an, denenmenin özü/kendisi olan ahlaki eylemin vicdan ve Tanrı Rızası saiklerinin ötesinde bir de menfaat saiki koyar. Ahlaki eylemin insani boyutu olan, hemcinsine karşı adil davranmanın saiki, dünyevi menfaattir. Bu, “Adalet” kavramı ile ifade edilir. Adil olan ahlaki ilişkide menfaatler dengelenir. Bir tarafın “lehine”, diğer tarafın “aleyhine” olmaz. Adaletin temeli, menfaatin altın kuralı olan: “Sana yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapma” veya tersinden: “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran”dır. Yani dünyevi menfaat gözetme saiki ile de ahlaki eylem yapılır. Bu ilkeyi çiğneyerek başkalarına zarar vermek, acı çektirmek, haddi aşmak, hakkaniyetsizlik yapmak zulüm, fesat, fücur, tuğyan… dır. Dünya nimetleri, insanlar için hazırlanmıştır. Onların, salih/sağlam (Sabiğat-34/11) bir şekilde üretim yolu ile çoğaltılması, adil bir şekilde (mizan) bölüşülmesi (83/2-3) ve israf edilmeden tüketilmesi (6/141; 7/31) helal/meşrudur ve ahlakidir.
Allah-Kur’an, insanın menfaatperestliğini göz önünde tutarak, yukarıda saydığımız “kötülük odakları” haline gelmemesi ve hemcinsine karşı katil, gasıp, zalim ve hoyrat olmayıp; adil ve merhametli olması için, dini anlamda “denenme”yi kazanabilmesi için, ona bir de “Ahiret Menfaati” vadetmiştir. Bunu ifade eden odak kavram “Hayr”dır. Yukarıda belirttiğimiz gibi “İhsan” kavramı, karşılıksız vicdani iyiliği imlerken; “Hayr” kavramı, “karşılıklı iyiliği” imler. Bu dünyada Tanrı’ya İman ve kullarına iyilik yapmanın, onun dinini korumanın ve tebliğ etmenin karşılığı olarak “Ahiret”, peşin/âcil (kapitalizm) ekonomi yerine; veresiye/tecil edilmiş (17/18; 75/20; 76/27) bir ekonomidir; kesintiye uğramayan bir ticarettir (35/29), bir tür alış-veriş (bey’)tir (9/111); Allah’a verilmiş bir borçtur (64/16-17). Aynı zamanda hukuki bir hakketmektir. “Bu menfaat, daha çok ve daha uzun sürelidir” (87/17).
Malını, “Allah yolunda” yani cihat veya fakirlere yardım etmek için harcayanlar/dağıtanlar, yardım edenler (infak), yani “hayr” yapanlar, Ahirette kat be kat fazlasını alacaklardır: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak verip her başakta da yüz tane bulunan tohum gibidir. Allah, dilediğine kat be kat verir, O, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (2/261). İnfak, yoksullara her türlü nakdi yardımı içerdiği gibi; günümüzde saile (dilenci) sadaka vermek değil; işsizlere istihdam yaratmaktır. Kur’anda ahlaki bir saik olarak “Ahiret”in yeri hakkında Fazlurrahman şöyle diyor: “Herşeyden evvel Ahiret olmaksızın insan, anlık yaşama haline düşer ve sadece “dar görüşlü” olmakla kalmayıp, aynı zamanda hayvanlar gibi olur. İnsana geniş görüşlülüğü veren ve “takva”yı harekete geçiren “Ahiret”tir. “Bu dünya” peşinde koşmak, hali hazıra(here and now) dalıp gitmenin diğer bir tezahürüdür. Böyle bir hayat görüşüne/tutumuna sahip insanlar,”hayvanlar gibidirler, hatta daha da kötüdürler; çünkü onlar, düşüncesizdirler.”(7/179). Kur’an’ın “takva”yı telkin etmedeki bütün çabası, insanı bu gelip geçici(hour to hour) hayatın üstüne çıkarmaya, böylece de onun davranışlarını uzun vadeli hedefleri ve “amellerin Sonu(the End of affairs)nu gözeten sağlam bir temele oturtmasına yöneliktir.”(Fazlurrahman, Kur’an’ın Bazı Ahlaki Kavramları, a.g. e, s15)
4-Sonuç
Kur’an’ın benimsemiş olduğu üçlü yani vicdan, Allah rızası ve menfaat saikleri, “Takva” kavramında toplandığı gibi, “Dünyada Dindarlık”tır. Bu üç motivin kendi içinde “Yücelik” sıralaması: 1- Allah Rızası, 2- Vicdan ve 3- Menfaattir. Tek motivli ahlak teorilerinden daha geniş ve gerçekçidir. Kant’ın “Ödev” teorisinde olduğu gibi “gazoz ağacı (zor)” değildir. Aristo’nun, Mill’in ve James’in teorilerinde olduğu gibi, Allah’ı ve Ahireti unutan seküler ve tekçi saikli değildir. Allah rızasını aşırıya götüren mistik teorilerde olduğu gibi yeryüzünü, bedeni, içgüdüleri (insanı) ihmal edip; onları düşman belleyen, dikey olarak Tanrı’ya veya O’nun ile birleşmeye, Sonsuzluğa, Hiçliğe giden bir yol da değildir. Dünyaya saplanmadığı gibi; dünyadan da kaçmaz. Gerçekçidir